Dramatik farkındalık

Çok sabrettim. O kadar çok sabrettim ki, durmayı bilmeyen ben koşarken düşeceğini bile bile yine de sabredemez devam ederdi. Öyle biriydi o. Durmayı öğrendim. Durmanın, her şeye yetişmek zorunda olmamanın insanın kendisine ne denli saygı uyandırdığını anladım. Sadece etrafta olan bitene yetişmek değil, kendi kendimizle olan yarışın içinde de, önde ki ben’ e hep yetişme hali. Bazen zihnimin bedenimden daha hızlı çalıştığı zamanlarda kendimi ona ayak uydurmak için koşup dururken buluyorum. Deniyorum.

Sabrettikçe sanki ağırlıklarım daha da büyüyor. Beklenti hiç bitmediği gibi, bir de sonuç görmedikçe deliren ruhlarımız var. Ben de delirmek üzereyim. Kendime hala o kadar uzağım ki, akşam üstü yürüyüşündeki uzayan gölgemden bile. Tam tutuyorum, biri gelip “sen aslında” diye uzayıp sonsuz boşluktaki çöpün içine dolan cümleleri sıraya diziyor birbiri ardına. Tuttuğumu bırakıyorum. Bir daha bakayım kendime diyorum “acaba?” Diyor suratımdaki çizgiler.

Kendimden şüphe etmeye meyilliyim hali hazırda. Sonsuza kadar kendimi yargılayabilirim. Sonra bunun anlamsız olduğunun farkına varır bir süre olumlularımı parlatır, törpüler, şekillendiririm.

Hepimiz uzaktaki dağı merak ediyoruz. Ulaşmaya çalışırken yürüyoruz, koşuyoruz, dikenler batıyor ayaklarımıza. Gidecek yer belli. Gidip görene kadar, düşmeye de kalkmaya da eyvallah.

Yorum bırakın